Wikipedia

Arama sonuçları

9 Mayıs 2017 Salı

SOVYETLER BİRLİĞİNİN 1990’LARIN BAŞINDAKİ ANİ ÇÖKÜŞÜ VE 11 EYLÜL 2001’DE ABD’DE YAŞANAN TERÖR SALDIRILARININ MODERN EGEMENLİK KAVRAMINA ETKİLERİNİ KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA ELE ALINMASI

GİRİŞ
            Avrupalı devletler ikinci dünya savaşından, ekonomik ve askeri bakımdan çökmüş bir vaziyette çıkmışlardır. İkinci dünya savaşı tüm dünyanın şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır. İkinci dünya savaşının bitmesini müteakip tüm dünyada iki kutuplu düzen oluşmuştur. Bir tarafta liberal akımı temsil eden ABD, diğer tarafta ise sosyalist akımın başı olan Sovyetler Birliğidir. Tüm dünya bu iki akımdan yıllarca etkilenmiş ve etkilenmeye devam etmektedir.
            Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çöküşünden sonra siyasi askeri ve ekonomik değerler tartışılmaya başlanmış ve küreselleşmenin etkisiyle herkesin karşılıklı olarak yarar sağladığı bir dünya olduğu söylenmiştir.[1] Bu bağlamda uluslararası küreselleşmenin önünde hiçbir engel kalmamıştır.
            Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra küreselleşmenin de etkisiyle devletlerin birbirlerine olan ihtiyaçları artmıştır. Devletler gerek ekonomik gerekse siyasi durumda birbirleriyle ilişkiler kurmaya başlamıştır. İkinci dünya savaşının bitiminden sonra meydana gelen iki kutuplu düzenin etkileri yıkılmaya başlamıştır. Sovyetler Birliğinin mirasını her fırsatta devralmaya çalışan Rusya dünya siyasetinde etkin bir güç olduğunu her fırsatta göstermekte ve komşuları üzerindeki baskısını sürdürmektedir.
            Sorumuzun cevabını verebilmek için egemenlik kavramına, küreselleşme ve terörizme ve 11 Eylül saldırısını yakından incelememiz lazım. Makalenin devamında bu başlıklar incelenecektir.
EGEMENLİK KAVRAMINA BAKIŞ
            Egemenlik devletle özdeşleşen bir kamusal güçtür. Bu gücün toplumsal ve siyasal alanı düzenleme amacıyla kanun koyma ve düzenleme yetkisi vardır.[2] Devlet meşruluğunu egemenlik sayesinde sağlamlaştırır.
             Egemenlik kavramı ilk kez Jean Bodin tarafından ortaya atılmıştır. Bodin o dönemde egemenliği mutlak ve sürekli bir güç olarak tanımlamıştır.[3] Egemenliğin sadece ülke içinde siyasal denetimi ele alması değil aynı zamanda diğer devletlerin ülke içi sorunlara karışmasına izin vermemesi anlamına gelmektedir.  Bodin’e göre egemenlik, kralların yönetme erkini göstermektedir.
            Thomes Hobbes’a göre egemenlik devletle var olan bir olgudur.  Hobbes devlet egemenliğini yasal bir zemine oturtmuş; tanrısal yasaların işlerliği kalmamıştır.[4] Bu dönemde siyasal iktidar kendisini meşrulaştırmak için dinsel bir destek bulmamıştır.
            Egemenlik kavramı Westphalia Antlaşmaları ile kendisine siyasal bir platform bulmuştur. Bu anlaşmanın devletin varoluşuna en büyük katkısı yönetim gücü ve toprak parçası arasında bir bağ kurulmasıdır. Devlet kendi coğrafyası içinde özerkliğe sahip olduğu kabul edilmiştir.[5]
            Ulusal egemenlik kavramı Fransız İhtilali zamanında ortaya çıkmıştır. Bu dönemde egemenlik monarktan alınıp ulusa verilmiştir. Burada egemenliği meşru olmasını sağlayan ulustur. Fransız devrimi ile uluslar kendi kaderlerine tayin hakkı elde etmişler, ve bireyler yönetimde söz sahibi olmuşlardır.
            Klasik egemenlik kavramında iki temel kavram gözümüze çarpmaktadır. Bunlar; iç ve dış egemenliktir. Adından da anlaşılacağı üzere iç egemenlik; devletin kendi vatandaşlarına karşın mutlak hükmetme yetkisidir. Dış egemenlik ise devletlerin uluslararası platform da birbirlerinin iç işlerine karışmamalarıdır. Devletlerin bağımsızlığı dış egemenlik kavramı ile özdeştir.
            İnsanların sahip oldukları ve vazgeçemeyecekleri hakları mevcuttur. İnsanların bu haklarını koruyacak, denetleyecek ve yaptırım uygulayacak evrensel denetim mekanizmaları mevcuttur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu tür denetim mekanizmaları açısından en önemli örneklerden bir tanesidir. AİHM üye devletleri bağlayıcı niteliktedir. AİHM başvurabilmek için iç hukuk yollarının tüketilmesi gereklidir.
            Devletler birbirlerinin egemenlik haklarına saygı duymalıdır. BM  bu konuda ülkeleri bağlayıcı bazı kuralları bulunmaktadır. Örneğin ABD 2003 yılında Irak’a yönelik askeri müdahale Birleşmiş Milletler tarafından açık bir şekilde reddedilmesine rağmen mazeretlerin arkasına sığınarak yaptığı hareketi meşru kılmaya çalışmıştır.
KÜRESELLEŞME VE TERÖRİZM
                        İki kutuplu düzenin yıkılmasıyla küreselleşme kavramı daha çok karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşme kavramının ortaya çıkmasıyla aynı zamanda çıkan ve hızla yayılan ekonomik, sosyal, politik, ideolojik, dini ya da kültürel, çevresel, bilişim ve sağlıkla ilgili sorunların uluslararası güvenlik ortamını değişken bir hale getirdiğinden bahsetmek gerekir.[6]
            1990’lardan itibaren küreselleşme olgusu her alanda hız kazanmıştır. Soğuk savaş öncesi ve sonrası dönemde güvenlik algısı tehditler değişmeye başlamıştır. Bunların en başında da uluslararası terörizm yer almaktadır. Birçok devlet terör saldırıları ile mücadele etmektedir.
            Soğuk savaş dönemi aslında iki kutup arasında karşılıklı bir dengenin olduğu dönemdir. Bu dönemin yıkılması ile küreselleşmenin hızlanması ile uluslararası terör örgütlerinin sayısında artış meydana gelmiştir. Terörizm ulusal sınırların ötesine geçerek küresel bir problem haline gelmiştir.
            Terör örgütleri amaçlarını korku ile sağlamayı hedeflemektedir. Uluslararası terör örgütleri amaçlarına bu şekilde ulaşmaktadır. Yaptıkları propaganda faaliyetleri ve sosyal medya sayesinde daha etkili olmaktadır. Teknolojinin bu kadar çok geliştiği bir dünyada terör örgütlerinin yaptıkları daha etkili bir hale gelmektedir.
            Uluslararası örgüt olarak söyleyebileceğimiz IŞİD terör örgütü televizyon ve sosyal medya vasıtasıyla insanlar üzerinde psikolojik baskı kurmaktadır.
Küreselleşen terör örgütleri yöntemlerini gün geçtikçe değişmekte ve farklı bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Örneğin PKK terör örgütü kurulduğu günden bu yana dağlarda etkinliğini sürdüren bir terör örgütüyken, şekil değiştirerek meskun mahal muharebesi yapan bir örgüt haline gelmektedir ve hatta büyük şehirlerde bombalı eylem yapar hale gelmiştir.
KÜRESELLEŞME VE EGEMENLİK OLGUSU IŞIĞINDA; 11 EYLÜL
            Soğuk savaşın bitmesiyle dünyanın tek süper gücü konumuna gelen ABD 11 Eylül’de tehdit gerçek bir saldırı halini aldı. Ve bu saldırı karşılık verilmesi güç olan bir düşmandan kaynaklanmaktaydı.[7]
11 Eylül 2001 tarihinde meydana gelen terör saldırısı neticesinde egemenliklerin korunması kapsamında ABD uluslararası terör örgütlerini ve ona destek veren devletleri düşman olarak kabul etmiştir. Bunun sonucunda Afganistan’a müdahale de bulunulmuştur. SSCB’nin yıkılmasından sonra batı tarafından düşman bu kez radikal İslam seçilmiştir.[8]  
            ABD küresel savaş ilan etmiş ve radikal İslam bir tehdit olarak algılanmaya başlanmıştır. Saldırının sorumlusu olarak El- Kaide terör örgütünü ve dolayısıyla Taliban rejimini seçmiştir. Bu kapsamda Aralık 2001 senesinde Afganistan’ı işgal etmiş ve 2003 senesinde kitle imha silahı bahanesiyle Irak’ı işgal etmiştir. Meşhur Ortadoğu bölgesinde hayata geçirilmeye çalışılan Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.
            11 Eylül saldırılarından sonra ABD Başkanı Bush uluslararası terörizmin olduğu bölgelerde demokratik yönetimlerin noksanlığından bahsetmiştir. Bu bağlamda Orta Doğuya sözde barış ve demokrasi getirmek bahanesiyle sırasıyla Afganistan ve Irak’ı işgal etmiştir.
            Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra düşman olarak Uluslararası terör örgütleri merkeze alınmıştır. ABD Terör örgütleriyle mücadelesinin devam edeceğini ve hatta destek veren herkesi düşmanı olarak kabul edeceğini söylemiştir.   
            ABD gibi büyük bir devlette olsa başka ülkelerin egemenliklerine saygı duymak zorundadır. Başka bir ifadeyle kamuoyunun tepkisini çekmemek için bir ülkeyi işgal etmeden önce yapacağı harekâtı meşru bir duruma sokmak zorundadır.
            Bu olay ile uluslararası terörizm ivme kazanmış ve aktörlerde değişme meydana gelmiştir. 
SONUÇ
            Sovyetler Birliğinin çöküşüyle soğuk savaş dönemi sona ermiş ve küreselleşmenin etkisiyle birçok tehdit ortaya çıkmıştır. Bu tehditler devletlerin egemenliklerine doğrudan etki etmektedirler. Devlet vatandaşlarının can ve mallarından doğrudan sorumludur. Vatandaşının koruyamayan devletin egemenliği meşru değildir.
            11 Eylül saldırısında ABD meşru müdafaa hakkını kullanarak terör örgütlerine ve destek veren ülkelere savaş açtığını aleni bir şekilde söylemiştir. Her ne kadar uluslararası örgütlerden harekât için olumsuz sonuç çıksa da ABD meşru hakkını kullanarak harekâtı başlatmıştır. Tüm dünyada uluslararası terörizme savaş açmıştır.
            Egemenlik ve meşruluk kavramına baktığımızda güçlü olan devletlerin bu konularda daha fazla söz sahibi olduğu görülmektedir. ABD bu ülkelerin başında gelmektedir.
            11 Eylül saldırısından günümüze kadar uzanan ve devam eden Uluslararası terör örgütlerinin ülkelerin egemenlik haklarını ihlal ettiklerini ve bunun neticesinde müdahale de bulunulduğu görülmektedir. Bunun neticesinde Afganistan ve Irak işgal edilmiş Suriye topraklarında hala faaliyet devam etmektedir. Bu faaliyetlerin Orta Doğu bölgesinde olması İslami Terör eylemleri algısı yaratmaktadır.
            Uluslararası terör örgütlerinin biçim ve şekil değiştirmesi ve eylemlerini büyük şehirlerde yapması insanları psikolojik olarak etkilemekte ve kalabalık yerlere girme korkusu yaratmaktadır.
            Terör örgütlerinin yaptığı eylemler neticesinde birçok insan evlerinden göç etmiş ve büyük bir hareket meydana gelmiştir. Gerek Irak’ta gerekse Suriye’de bir sürü evsiz insan mağdur olmuştur. Bunun neticesinde komşu ülkelerin sınır güvenliği ihlal edilmiştir. Savaştan ve terör örgütlerinden kaçan mülteciler sınırda diğer devletlerin egemenliklerini ihlal etmişlerdir.    

Kaynakça

AYAZ, E. (2015). KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE MODERN DEVLET VE AVRUPA BİRLİĞİ ÖZELİNDE ULUS-ÜSTÜLÜK İLE İMTİHANI. Kıbrıs: AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi.
BERİŞ, H. (tarih yok). Egemenlik Kavramının Tarihsel Gelişimi Ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme. Ankara: Ankara Üniversitesi SBF Dergisi.
ELMA, F. (2008). Bakü: Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi.
ERDOĞAN, İ. (2013). Küreselleşme Olgusu Bağlamında Yeni Güvenlik Algısı. Ankara: Gazi Akademik Bakış.
GÜREL, M. M. (2008). KÜRESELLESEN DÜNYA VE TERÖRİZM. İstanbul: Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İliskiler ve Küresellesme Anabilim Dalı.
KARTAL, Z. (tarih yok). Kavramsal ve Tarihsel Yönleri İle Küreselleşme. Eskişehir: Sosyal Bilimler Dergisi.
KAYA, M. (2009). Küreselleşme Yaklaşımları. Diyarbakır: Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi.
KÜRKÇÜ, D. (2013). KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE KÜRESELLEŞMEYE YÖNELİK YAKLAŞIMLAR. İstanbul: İstanbul Kültür Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, İletişim Sanatları Bölümü.
ÖZDEMİR, H. (2002). 11 Eylül: Post-Modern Savaşın Miladı Ya da Dış Politika Mücadelerinin Görünmeyen Boyutu. Isparta.
ÖZER, A. (2007). 11 Eylül, Bölünen Dünya, Huntington ve Çatışma. Isparta: Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi.
ŞENER, B. (2014). KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE ULUS-DEVLET ve EGEMENLİK OLGULARI. Trabzon: Tarih Okulu Dergisi (TOD).
TAŞKIN, T. (2010). 11 Eylül Saldırıları Sonrası ABD Dış Politikasında Ortadoğu Ve Türkiye-ABD İlişkileri. Edirne: Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ÜNDÜCÜ, C. A. (2011). Uluslararası Sistem ve Terörizm Arasındaki İlişki. Elektronik Siyaset Bilimi Araştırmaları Dergisi.





[1] Baysoy Emre “Rusya, AB, ABD İlişkileri Bağlamında Enerjinin Ekonomi Politiği ve Küreselleşmenin Jeopolitiği”
[2] Beriş Emrah “Egemenlik Kavramının tarihsel Gelişimi ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme ”Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-1 S.56
[3] Beriş Emrah “Egemenlik Kavramının tarihsel Gelişimi ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme ”Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-1 S.57
[4] HOBBES Thomas Leviathan  s.228
[5] Beriş Emrah “Egemenlik Kavramının tarihsel Gelişimi ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme ”Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-1 S.57
[6] Erdoğan İbrahim” Küreselleşme Olgusu Bağlamında Yeni Güvenlik Algısı” Akademik Bakış  s.266
[7] Özdemir Haluk ” 11 Eylül Post-Modern Savaşın Miladı Ya da Dış Politika Mücadelelerini Görünmeyen Boyutu” s.154
[8] Özer Ahmet “11 Eylül, bölünen dünya, Huntington ve çatışma” İnsan Bilimleri Dergisi S.2

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

ARAP BAHARI SONRASI SURİYE’DE KAYBOLAN İNSAN HAKLARI

ARAP BAHARI SONRASI SURİYE’DE KAYBOLAN İNSAN HAKLARI  ÖZET  Bu makale de Suriye’de 2011 yılında başlayan ve günümüze kadar azalmadan devam...