GİRİŞ
Avrupalı devletler ikinci dünya
savaşından, ekonomik ve askeri bakımdan çökmüş bir vaziyette çıkmışlardır.
İkinci dünya savaşı tüm dünyanın şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.
İkinci dünya savaşının bitmesini müteakip tüm dünyada iki kutuplu düzen
oluşmuştur. Bir tarafta liberal akımı temsil eden ABD, diğer tarafta ise
sosyalist akımın başı olan Sovyetler Birliğidir. Tüm dünya bu iki akımdan
yıllarca etkilenmiş ve etkilenmeye devam etmektedir.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği’nin çöküşünden sonra siyasi askeri ve ekonomik değerler tartışılmaya
başlanmış ve küreselleşmenin etkisiyle herkesin karşılıklı olarak yarar
sağladığı bir dünya olduğu söylenmiştir.[1] Bu bağlamda uluslararası
küreselleşmenin önünde hiçbir engel kalmamıştır.
Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra
küreselleşmenin de etkisiyle devletlerin birbirlerine olan ihtiyaçları
artmıştır. Devletler gerek ekonomik gerekse siyasi durumda birbirleriyle
ilişkiler kurmaya başlamıştır. İkinci dünya savaşının bitiminden sonra meydana
gelen iki kutuplu düzenin etkileri yıkılmaya başlamıştır. Sovyetler Birliğinin
mirasını her fırsatta devralmaya çalışan Rusya dünya siyasetinde etkin bir güç
olduğunu her fırsatta göstermekte ve komşuları üzerindeki baskısını
sürdürmektedir.
Sorumuzun cevabını verebilmek için
egemenlik kavramına, küreselleşme ve terörizme ve 11 Eylül saldırısını yakından
incelememiz lazım. Makalenin devamında bu başlıklar incelenecektir.
EGEMENLİK KAVRAMINA BAKIŞ
Egemenlik devletle
özdeşleşen bir kamusal güçtür. Bu gücün toplumsal ve siyasal alanı düzenleme
amacıyla kanun koyma ve düzenleme yetkisi vardır.[2] Devlet meşruluğunu
egemenlik sayesinde sağlamlaştırır.
Egemenlik kavramı ilk kez Jean Bodin
tarafından ortaya atılmıştır. Bodin o dönemde egemenliği mutlak ve sürekli bir
güç olarak tanımlamıştır.[3] Egemenliğin sadece ülke
içinde siyasal denetimi ele alması değil aynı zamanda diğer devletlerin ülke
içi sorunlara karışmasına izin vermemesi anlamına gelmektedir. Bodin’e göre egemenlik, kralların yönetme
erkini göstermektedir.
Thomes Hobbes’a göre egemenlik
devletle var olan bir olgudur. Hobbes
devlet egemenliğini yasal bir zemine oturtmuş; tanrısal yasaların işlerliği
kalmamıştır.[4]
Bu dönemde siyasal iktidar kendisini meşrulaştırmak için dinsel bir destek
bulmamıştır.
Egemenlik kavramı Westphalia Antlaşmaları
ile kendisine siyasal bir platform bulmuştur. Bu anlaşmanın devletin varoluşuna
en büyük katkısı yönetim gücü ve toprak parçası arasında bir bağ kurulmasıdır.
Devlet kendi coğrafyası içinde özerkliğe sahip olduğu kabul edilmiştir.[5]
Ulusal egemenlik kavramı Fransız
İhtilali zamanında ortaya çıkmıştır. Bu dönemde egemenlik monarktan alınıp
ulusa verilmiştir. Burada egemenliği meşru olmasını sağlayan ulustur. Fransız
devrimi ile uluslar kendi kaderlerine tayin hakkı elde etmişler, ve bireyler
yönetimde söz sahibi olmuşlardır.
Klasik egemenlik kavramında iki
temel kavram gözümüze çarpmaktadır. Bunlar; iç ve dış egemenliktir. Adından da
anlaşılacağı üzere iç egemenlik; devletin kendi vatandaşlarına karşın mutlak
hükmetme yetkisidir. Dış egemenlik ise devletlerin uluslararası platform da
birbirlerinin iç işlerine karışmamalarıdır. Devletlerin bağımsızlığı dış
egemenlik kavramı ile özdeştir.
İnsanların sahip oldukları ve
vazgeçemeyecekleri hakları mevcuttur. İnsanların bu haklarını koruyacak,
denetleyecek ve yaptırım uygulayacak evrensel denetim mekanizmaları mevcuttur.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu tür denetim mekanizmaları açısından en önemli
örneklerden bir tanesidir. AİHM üye devletleri bağlayıcı niteliktedir. AİHM
başvurabilmek için iç hukuk yollarının tüketilmesi gereklidir.
Devletler birbirlerinin egemenlik
haklarına saygı duymalıdır. BM bu konuda
ülkeleri bağlayıcı bazı kuralları bulunmaktadır. Örneğin ABD 2003 yılında
Irak’a yönelik askeri müdahale Birleşmiş Milletler tarafından açık bir şekilde
reddedilmesine rağmen mazeretlerin arkasına sığınarak yaptığı hareketi meşru
kılmaya çalışmıştır.
KÜRESELLEŞME VE TERÖRİZM
İki kutuplu düzenin yıkılmasıyla
küreselleşme kavramı daha çok karşımıza çıkmaktadır. Küreselleşme kavramının
ortaya çıkmasıyla aynı zamanda çıkan ve hızla yayılan ekonomik, sosyal,
politik, ideolojik, dini ya da kültürel, çevresel, bilişim ve sağlıkla ilgili
sorunların uluslararası güvenlik ortamını değişken bir hale getirdiğinden
bahsetmek gerekir.[6]
1990’lardan itibaren küreselleşme
olgusu her alanda hız kazanmıştır. Soğuk savaş öncesi ve sonrası dönemde
güvenlik algısı tehditler değişmeye başlamıştır. Bunların en başında da
uluslararası terörizm yer almaktadır. Birçok devlet terör saldırıları ile
mücadele etmektedir.
Soğuk savaş dönemi aslında iki kutup
arasında karşılıklı bir dengenin olduğu dönemdir. Bu dönemin yıkılması ile küreselleşmenin
hızlanması ile uluslararası terör örgütlerinin sayısında artış meydana
gelmiştir. Terörizm ulusal sınırların ötesine geçerek küresel bir problem
haline gelmiştir.
Terör örgütleri amaçlarını korku ile
sağlamayı hedeflemektedir. Uluslararası terör örgütleri amaçlarına bu şekilde
ulaşmaktadır. Yaptıkları propaganda faaliyetleri ve sosyal medya sayesinde daha
etkili olmaktadır. Teknolojinin bu kadar çok geliştiği bir dünyada terör
örgütlerinin yaptıkları daha etkili bir hale gelmektedir.
Uluslararası örgüt olarak
söyleyebileceğimiz IŞİD terör örgütü televizyon ve sosyal medya vasıtasıyla
insanlar üzerinde psikolojik baskı kurmaktadır.
Küreselleşen
terör örgütleri yöntemlerini gün geçtikçe değişmekte ve farklı bir şekilde
karşımıza çıkmaktadır. Örneğin PKK terör örgütü kurulduğu günden bu yana
dağlarda etkinliğini sürdüren bir terör örgütüyken, şekil değiştirerek meskun
mahal muharebesi yapan bir örgüt haline gelmektedir ve hatta büyük şehirlerde
bombalı eylem yapar hale gelmiştir.
KÜRESELLEŞME VE EGEMENLİK OLGUSU IŞIĞINDA; 11 EYLÜL
Soğuk savaşın bitmesiyle
dünyanın tek süper gücü konumuna gelen ABD 11 Eylül’de tehdit gerçek bir
saldırı halini aldı. Ve bu saldırı karşılık verilmesi güç olan bir düşmandan
kaynaklanmaktaydı.[7]
11
Eylül 2001 tarihinde meydana gelen terör saldırısı neticesinde egemenliklerin
korunması kapsamında ABD uluslararası terör örgütlerini ve ona destek veren
devletleri düşman olarak kabul etmiştir. Bunun sonucunda Afganistan’a müdahale
de bulunulmuştur. SSCB’nin yıkılmasından sonra batı tarafından düşman bu kez
radikal İslam seçilmiştir.[8]
ABD küresel savaş ilan etmiş ve
radikal İslam bir tehdit olarak algılanmaya başlanmıştır. Saldırının sorumlusu
olarak El- Kaide terör örgütünü ve dolayısıyla Taliban rejimini seçmiştir. Bu
kapsamda Aralık 2001 senesinde Afganistan’ı işgal etmiş ve 2003 senesinde kitle
imha silahı bahanesiyle Irak’ı işgal etmiştir. Meşhur Ortadoğu bölgesinde
hayata geçirilmeye çalışılan Büyük Ortadoğu Projesi(BOP) hayata geçirilmeye
çalışılmaktadır.
11 Eylül saldırılarından sonra ABD
Başkanı Bush uluslararası terörizmin olduğu bölgelerde demokratik yönetimlerin
noksanlığından bahsetmiştir. Bu bağlamda Orta Doğuya sözde barış ve demokrasi
getirmek bahanesiyle sırasıyla Afganistan ve Irak’ı işgal etmiştir.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından
sonra düşman olarak Uluslararası terör örgütleri merkeze alınmıştır. ABD Terör
örgütleriyle mücadelesinin devam edeceğini ve hatta destek veren herkesi
düşmanı olarak kabul edeceğini söylemiştir.
ABD gibi büyük bir devlette olsa
başka ülkelerin egemenliklerine saygı duymak zorundadır. Başka bir ifadeyle
kamuoyunun tepkisini çekmemek için bir ülkeyi işgal etmeden önce yapacağı
harekâtı meşru bir duruma sokmak zorundadır.
Bu olay ile uluslararası terörizm
ivme kazanmış ve aktörlerde değişme meydana gelmiştir.
SONUÇ
Sovyetler Birliğinin
çöküşüyle soğuk savaş dönemi sona ermiş ve küreselleşmenin etkisiyle birçok tehdit
ortaya çıkmıştır. Bu tehditler devletlerin egemenliklerine doğrudan etki
etmektedirler. Devlet vatandaşlarının can ve mallarından doğrudan sorumludur.
Vatandaşının koruyamayan devletin egemenliği meşru değildir.
11 Eylül saldırısında ABD meşru
müdafaa hakkını kullanarak terör örgütlerine ve destek veren ülkelere savaş
açtığını aleni bir şekilde söylemiştir. Her ne kadar uluslararası örgütlerden harekât
için olumsuz sonuç çıksa da ABD meşru hakkını kullanarak harekâtı başlatmıştır.
Tüm dünyada uluslararası terörizme savaş açmıştır.
Egemenlik ve meşruluk kavramına
baktığımızda güçlü olan devletlerin bu konularda daha fazla söz sahibi olduğu
görülmektedir. ABD bu ülkelerin başında gelmektedir.
11 Eylül saldırısından günümüze
kadar uzanan ve devam eden Uluslararası terör örgütlerinin ülkelerin egemenlik
haklarını ihlal ettiklerini ve bunun neticesinde müdahale de bulunulduğu
görülmektedir. Bunun neticesinde Afganistan ve Irak işgal edilmiş Suriye
topraklarında hala faaliyet devam etmektedir. Bu faaliyetlerin Orta Doğu
bölgesinde olması İslami Terör eylemleri algısı yaratmaktadır.
Uluslararası terör örgütlerinin
biçim ve şekil değiştirmesi ve eylemlerini büyük şehirlerde yapması insanları
psikolojik olarak etkilemekte ve kalabalık yerlere girme korkusu yaratmaktadır.
Terör örgütlerinin yaptığı eylemler
neticesinde birçok insan evlerinden göç etmiş ve büyük bir hareket meydana
gelmiştir. Gerek Irak’ta gerekse Suriye’de bir sürü evsiz insan mağdur
olmuştur. Bunun neticesinde komşu ülkelerin sınır güvenliği ihlal edilmiştir.
Savaştan ve terör örgütlerinden kaçan mülteciler sınırda diğer devletlerin
egemenliklerini ihlal etmişlerdir.
Kaynakça
AYAZ, E.
(2015). KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE MODERN DEVLET VE AVRUPA BİRLİĞİ ÖZELİNDE
ULUS-ÜSTÜLÜK İLE İMTİHANI. Kıbrıs: AİBÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi.
BERİŞ, H. (tarih yok). Egemenlik Kavramının
Tarihsel Gelişimi Ve Geleceği Üzerine Bir Değerlendirme. Ankara: Ankara
Üniversitesi SBF Dergisi.
ELMA, F. (2008). Bakü: Uluslararası Sosyal
Araştırmalar Dergisi.
ERDOĞAN, İ. (2013). Küreselleşme Olgusu
Bağlamında Yeni Güvenlik Algısı. Ankara: Gazi Akademik Bakış.
GÜREL, M. M. (2008). KÜRESELLESEN DÜNYA VE
TERÖRİZM. İstanbul: Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İliskiler ve
Küresellesme Anabilim Dalı.
KARTAL, Z. (tarih yok). Kavramsal ve Tarihsel
Yönleri İle Küreselleşme. Eskişehir: Sosyal Bilimler Dergisi.
KAYA, M. (2009). Küreselleşme Yaklaşımları.
Diyarbakır: Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi.
KÜRKÇÜ, D. (2013). KÜRESELLEŞME KAVRAMI VE
KÜRESELLEŞMEYE YÖNELİK YAKLAŞIMLAR. İstanbul: İstanbul Kültür
Üniversitesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi, İletişim Sanatları Bölümü.
ÖZDEMİR, H. (2002). 11 Eylül: Post-Modern Savaşın
Miladı Ya da Dış Politika Mücadelerinin Görünmeyen Boyutu. Isparta.
ÖZER, A. (2007). 11 Eylül, Bölünen Dünya,
Huntington ve Çatışma. Isparta: Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi.
ŞENER, B. (2014). KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE
ULUS-DEVLET ve EGEMENLİK OLGULARI. Trabzon: Tarih Okulu Dergisi (TOD).
TAŞKIN, T. (2010). 11 Eylül Saldırıları Sonrası
ABD Dış Politikasında Ortadoğu Ve Türkiye-ABD İlişkileri. Edirne: Trakya
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
ÜNDÜCÜ, C. A. (2011). Uluslararası Sistem ve
Terörizm Arasındaki İlişki. Elektronik Siyaset Bilimi Araştırmaları
Dergisi.
[1] Baysoy
Emre “Rusya, AB, ABD İlişkileri Bağlamında Enerjinin Ekonomi Politiği ve
Küreselleşmenin Jeopolitiği”
[2] Beriş
Emrah “Egemenlik Kavramının tarihsel Gelişimi ve Geleceği Üzerine Bir
Değerlendirme ”Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-1 S.56
[3] Beriş
Emrah “Egemenlik Kavramının tarihsel Gelişimi ve Geleceği Üzerine Bir
Değerlendirme ”Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-1 S.57
[5] Beriş
Emrah “Egemenlik Kavramının tarihsel Gelişimi ve Geleceği Üzerine Bir
Değerlendirme ”Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 63-1 S.57
[7] Özdemir
Haluk ” 11 Eylül Post-Modern Savaşın Miladı Ya da Dış Politika Mücadelelerini
Görünmeyen Boyutu” s.154
[8]
Özer Ahmet “11 Eylül, bölünen dünya, Huntington ve çatışma” İnsan Bilimleri
Dergisi S.2
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder